düş-Günlük
Bu bir düşüş değil artık bu düşkünlük
İki aynanın karşılıklı birbirleri içindeki derinleşmeleri
uzun bir dipsizlik sonu yok’a varan
Bir düşkünlüğün son sayfasına gelseydik orada ölüm yoklardı ellerimizi
Elinde tespihi kalbinde tanrıya yer açan bir meczup
Önce o elindekinden kurtulurdu çünkü akıl bunu emretmez
Kalbim meczubun elindeki tespih tanelerinde atıyor
Meczup elindeki tespihi atıyor
Dilindeki zikri atıyor
Onun kalbindeki aynaya yansıyor Tanrı
Benim kalbimdeki ayna çatlıyor
Yeryüzünün uzun karanlığı ve içimdeki
günün sonunda birleşiyor, sanrı
Bu dipsizlik bu edebe muğayyir bu ecelsiz ahir
Düş kurusu bîşuur berhava amili berhayat
yüzünü sürdüğü közde zifte sarıldı kalbi zahir
Her adımı bir öncekinden biraz daha öndeyse neden hala gerisindedir hayatın
İçinde boğulduğu bir karış huzursuzluk
Bin endişe pınarı ve deryalar dolusu hüzün
Siz hiç böyle susuz boğuldunuz mu
Kendinin gerisinde
Umudun çolak kollarına ve sevincin şaşı gözleri ile
Ve aşk o Bahr-ı Muhît kağıttan sefinelerle
Kendi sonunuza yudum yudum vardınız mı
İşe o ilk yudum ilk düşüş ve iki ve üç ve işte düşkünlük
dibin dibinde üç karanlığın zifirinden de mürekkep bir körlük
Zaaflar ve nefsi emmarenin çarkında zaferler elde edilmiş yenilgiler
İnsanın Yûnus olası gelir bir sahili selamet
Bir maruzatı daha affet
İğne ucu genişliğinde kör de olsa bir ışık
Tanrım biraz daha kalbime ülfet- lütfet!
Yorumlar
Yorum Gönder