Ceplerimde takvim yapraklarından biriken günler

Değer verilen şeyler toplanır. İnsanlar en değerli bulduklarını saklarlar babından, bir bir üçyüz altmış beş gün bilmem kaç saat ceplerime her günü, bir takvimi yırtar gibi bütün bir yılı yırta yırta topladım. Günler, üzerini değiştiren ve fakat içi aynı kalan bir insanın ceplerinde unuttuğu bir kâğıt kadardı. Unutulan hep en önemli kâğıttır. Bir yüzünde gençliği öbüründe geleceği olan kağıdı her şeyi kirletme pahasına temizlemek için makinaya atmışım. Bütün bir mürekkebi aktı zamanın. Önce elbiselerime sonra benim, benliğimin üzerine sindi. Her günün sesi, iç çekişi, içinden geçenleri ile dolu elbiselerim var şimdi. Benlerim, benliklerim. 


Saat saat bir geçmişi işliyorum. Saniye saniye son bir yılının içinde sıkışıp kalmış; her hatayı, her doğruyu, her hatadan ve doğrudan izler taşıyan ânı tekrar tekrar yaşıyorum. Yüzünü buruşturmuş bir insanın isteksizliğini, duygularını yanlış anlamış bir başkasının reddedişini, yanlış bir gülümsemeyi ve doğru yerde yanlış zamanda patlayan bir kahkahayı, içinde olduğu yoldan nâmemnun fakat tutturduğu yoldan sapamayacak kadar çok ve az yaşamış birini, aldatılmışlığını ve kendi etrafında döndüğünün farkında olmadan ama aldanmışlığını kabul edeni, yüzünde tarihin izlerini yanlış çizgilerle örten ve içinde de kendine has doğruları biriktirdiğini düşüneni, el hasıl zamanın damarlarında akan her bir kesiti bir bir yeniden ve hiç bitmeyecekmiş gibi süren bir tekrarı yaşıyorum. Bir masanın başında bütün bir dünyayı ayağa kaldıracak yeni dünyalar kurarak, kendi yıkık dünyamın harabelerine dayanarak, kendi yıkıklığıma da biraz; tamamlanmış bir döngünün hayalini kuruyorum. Bu hayal de o üçyüz altmış beş yılın tekrarına takılıp takılıp zihnimin işlek caddelerine sürünüp akmaya devam ediyor. 


Sanki biri, bütün bir zamanı bir topacın etrafına ip diye sarmış da son bir kuvvetle o ipi çekip topacı o zamanın sarmalından kurtarmış gibi. Zamandan kurtulan ama etkisinden bir yıl boyunca kurtulamayacakmış gibi. Kendi bir zamanı ifade eder gibi dönüyor ama bir ifadenin dışında bir anlamı yok şimdi. Ben işte o tobac’ın her bir döngüsünü, bir gün sayıp tek tek takvim yapraklardan söker gibi yaşanılanı söküp ceplerime doldurdum. Çok fazla gibili oldu, ama o bir yılım da bir yıl değil bir yıl gibiydi zaten. Günlerim gün değil, gün gibiydi. Her şey bir şeyler benzer gibiydi çünkü. Ve hiçbir şey sanki tam olarak bir şey değildi. Bir eksiklik bu seremonide kendini tamamlıyordu işte.


Şimdi de şimdi gibi bir şey olması hasebiyle o benzerliğin benzersizliği beni kendini yazmaya yöneltti. Ellerimle yokladığım ceplerimdeki günler; dışarı çıkmak için, kendini geri alınmış, yeniden hayata dönmüş saymak için, sudaki balıkların yemlenmek için açtıkları ağızlar gibi ellerime açılıyorlardı. O unutulan âna kadar her gün kendilerine eklendiği zamana kadar onlar ellerimi ben onları takvimden parçalaya parçalaya birbirimizden parçalar biriktirdik. Ben bitmiyordum ama onlar da vazgeçmiyorlardı. Ta ki unutulana kadar. Bütün kirlerimi üzerinde taşıyan elbiselerimle bir makinede hemhal olana kadar. Temizlenmeyen ama kirli de kalmayı kendilerine yediremedikleri o son vakte kadar.


Yıkandıktan sonra üzerime işlenen günler; zamanı ağırlaştırıyor, oltaya gelmişliğin ve kaybetmişliğin kokusunu siniyorlardı üzerime. Ellerimden kopardıkları yetmiyormuş gibi şimdi bütün vücudumu parçalamaya çalışıyor ve beni de kendilerine katarak parça parça geride bırakıyorlardı. Her günde bir parçam asılı kaldı benim. Her birinde bir duygum, bir bakışım, bir yanım, bir yanılmışlığım, göz yaşlarım ve beni ben kılan bir çok şey o günlere asılı kaldı… 


Kendimden bir yıl eksik gibiyim şimdi. Bir şeyler artarken bu bir yerde bir şeylerin eksildiğini de haber veriyor çünkü. Muhasebe bu yüzden önemlidir. Neyi ne kadar artırdıysan peşinde neyin ne kadar azaldığını da görmen için. Son sayfayı da koparıp cebime attığım ve son parçamın da benden koptuğu andayım şimdi. Günün sonunu okudum. Günün sonuna gelecek kadar yaşadım. Sonra dörde katlayıp bütün katlanmışlarla bütün birikmişlerle son günü haber veren son yaprağı ateşe saldım. O son yaprakla kendimi de salmış oldum ateşe. Bir şeyler artmalıydı. Bir şeyler eksilmeliydi. Bunun için bir şeyler yanmalı ve bir şeyler sönmeliydi. Ateş fazlalıklarımı küllendirecek, ateş eksikliklerime dokunmadan içinde olduğum ve içimde olanı bana bir başka şekilde geri verecek. Yeni bir zamana ve yepyeni bir bene kavuşacağım. Bir sonu bir başlangıca bağlamak gibi. Gibilerden benzetilen şeyler tükenmedikçe kurtulamasam da bir benzetilen olacak benliğimle yeniden bir bir zamanı biriktireceğim. Zamanla birikerek, zamanda kendimi biriktireceğim….


Yorumlar

Popüler Yayınlar