Zaman ve saire

Zamanı avuç avuç harcayan bir adamın omzuna ağır gelir beklemek.

Çünkü beklemek zamanı durdurur bazen. Durduramasa da durayazar hani.

Yaşından uzun yaşadığını hatırladıkça unuttuğu geçmişinin bir yüzü yüzünde izler bıraktığı çorak bir toprağa benzetirdi gözlerini.

Bekliyordu ve zaman avuçlarından taşarcasına etrafına yayılıyordu.

Öyle bir şimdinin içine hapsedilmişti ki bir an durgun bir yeryüzü hayali yaladı gölgeli yüzünü.

Her şey bir anlığına şimdinin içinde sıkışıp kalmış ve büyük bir sessizlik patlak vermişti.

Akrep ve yelkovan zehrini bir an olsun insanın üzerinden kaldırmış gibiydi.

Zamanı etrafa saçan bir damar varmış da biri onu tutmuş gibi..


Ellerinde biriken zamanla kalakalmışken taşkın zaman bedenine bir şeyler ekleyip çıkarıyordu.

Bir siyah tel kopuyordu saçlarından bir diğeri zamanın etkisiyle beyazlıyordu.

Şimdinin içinde sıkılmış bir adamın geçmiş zaman kipiyle yazması garipsense de durayazan veya duran bir zamanın bir zandan öte olmadığını bilmek gerekiyor diye düşünmeden edemiyor.. 


Farkında olduğumuz şey sürekli bir şimdi ve şimdilerin ilmek ilmek bir geçmiş örgüsünde biçim aldığıdır.

Geçmiş bir şimdiden, içinde olduğu ve gelecekte olacak olan şimdilerin bir kavgası gibi değil mi insan?

Belki de değildir.

Bir kavga olduğu kesin ama bu herkesce malum olan bir kavga değildir belki. Bana, insan kendisinden sonra en çok zamanla kavgalı gibi geliyor.

Öyle ki kendini tutamayıp bir küfürle üstesinden gelemediği zamanı geçiştiriyor..


Sıkışmışlığın ve durağan zamanın ağır sisleri dağılıyor yavaş yavaş.

Kendine geliyor adam.

Belini beklentilerin ağırlığından kurtulur kurtulmaz doğrultuyor.

Avuçlarındaki zaman birden tükenmeye başlıyor.

Güneş ikindiye doğru eğiliyor.

Bir kuş ötmeye, bir köpek havlamaya başlıyor

Her şey olması gerektiği hareketliliğe kavuşunca zaman zehrini damla damla adamın üzerine dökmeye devam ediyor...

Yorumlar

Popüler Yayınlar