Ağırlaşan bir geçmişin içinden

Ve geçmiş, içinde ne toplamışsak onun ağırlığında.
Bir hafta, belki daha önce incecik bir yağmur doluştu bahçeye.
Anın pencereleri yoğunlaştı.
Zamanın silecekleri bir bir üstünden geçti mekanın.
Mekan ki eskilerden taş taş bir araya gelmiş
Ağırlığınca sesi olan!
Mekan ki bu güne sırtı eğik,
yarına yorgun ve geriye döndükçe gençleşen.
Bahçesinde taze güllerle yağmura yatak olan,
Al kirazların göğe yükseldiği,
Ve narların hastalıklı yaprakları ile yağmura yakalandığı..

Tarihin kokusuna, dokusuna beyaz bir leke dökülmüş; rengi, tadı, kokusu bozuk bir ihtiyardı mekan.
İçinde eğilen insanlar aralarında mesafeler metrelerden, kalplerinde belki dünyalık biraz, biraz aşk, biraz öğle yemeği, biraz sıhhat.
Dillerinde ezbere zikirlerle komuta uyarak ibadete duran insanlar ve gölgeleri ve başlarında binbir hikaye.

Geçmiş bir kambur sırtlarında, sırtlarımızda, sırtımda.
O günü ve o günde olanı topladım biraz.
En güzel sesimle bir ezana durdum.
Ağzımda maske, ellerim kolonya kokusuyla kulağımda.
Tadına henüz varamadığım bir kurtuluşu uzata uzata bağırdım.
Kulaklar beğendi, kalpler yumuşadı biraz, yumuşamıştır değil mi? Benim yumuşamıştı ama!.

Yağmurun toprağı deldiğini, gülün kokusunu emdiğini, yağmurun saçlarımı ağırlaştırdığını gördüm.
Yüzümü hiç kirletmedi yağmur.
Toprak, kokusunu ve gül hiç esirgemedi.
Güldüm biraz o gün, sırtıma ağrılar girdi.
Kolum uyuştu.
Bir insan bir geçmişi bu kadar sırtında taşımamalıydı!...

Yorumlar

Popüler Yayınlar