Boşluğa hürmet

Yağmalanmış uykulardan geçerdi geceler.
Uyanıklığın baş ağrısı, kızarmış gözler, midede açlığın kıramp ağrıları, dengesiz bir yaşam döngüsü.
Bazı geceler beni tamamiyle içine alan boşluğuma sığınırım.
Nedendir bilinmez insan en çok kendi boşluğuna sığamaz.
En çok boşluğuna öykünür.
En büyük kuşatmayı kendi boşluğun kalelerine karşı hazırlar.
Öyle günlerden geçiyorum, geçiyoruz ki; ölen insanlar, hastalıklı bir zamanın hasta insanları ile dolu dünya.
Kimimiz zihnen, kimimiz bedenen. Kimi ruhen ve kimilerimiz hepten hastalıklı bir bütünlükten geçiyoruz.
Evlere dönüş çağrıları, sokaklardan eve doğru bir koşuşturmaca günleri.
Velhasıl her insanın kendi boşuluğuna dönüş çağrısıdır geçtiğimiz günler.
Kimi kelamullaha sarılıp maneviyatın taşkın bolluğuna, kimi vesair kitaplara zamanı geçirmek için, kimi saatlerce sanal dünyanın kopuk, izbe sokaklarında sarhoş bir kafayla yeni boşluklar oyarak geçiriyor günleri.
Durun neden Kimilerine takılıp kalıyorum ki ben.
Kendimden, boşluklarımdan başlamıştım anlatmaya oysa.
Öyle çoğalmış ki boşluğum; evin bütün odalarında, pencere diplerinde, kapı aralıklarından taşıyor.
İnsan yastıktan kafasını kaldırırken ilkin boşluğuna çarparsa sersemler öyle değil mi?
Her gün bu boşluğun sert yüzüne uyanıyorum.
Öyle bir bıkkınlık var ki üzerimde nereye dönsem içime karışıyor boşluk.
Her adımda benle soluk alıyor, yalnızlığımı kalabalıklaştırıyor, yüzümdeki gülümseme çizgilerimi siliyor.
Bir kahkaha anında bir gözyaşına dönüyorsa nasıl yaşanır ki artık?
Nedenini bildiğim kederin damarlarımda akışını öyle net duyuyorum ki!.
Bir vakitler absürt bir dizide geçen şu cümleleri kendi kendime tekrarladığımı hatırlıyorum: Ne sığabiliyorum bu boşluğa ne de çıkabiliyorum içinden.
Bazı zamanlar önüme bir kağıt koyup kalemle ellerim titreye titreye ta kalbime kadar, kusmak istiyordum.
Sayfaları kirletmek, içimi temizlemek istiyordum.
Sonra beyaz sayfa öyle büyüyordu ki, beni ve dünyayı tamamen kaplayan beyaz bir leke gibi gökyüzünü kaplıyordu.
Bu sayfada kayboluyor, zihnimdeki bütün kelimelerimi yitiriyordum.
Bu beyazlık beni körleştiriyordu.
Zihnim tabula rassadan öte bir boşluğa dönüyordu.
Ezberimdeki dualar, sureler, sisli şiirler, sevdiğim insanlar, dinlediğim müzikler, ailem, dostlarım her şey boğuk bir beyazlığa dönüşüyordu.
Öyle bir siliniyordum ki, varlığımı duyumsayamayacak dereceye geliyor ve korkuyordum.
Varlığımı kaybetmekten, bana varlığı bahşedeni kaybetmekten, unutmaktan, inancımı kaybetmekten..
Bu korkunun kalp atışları beni tekrar önümdeki beyaz kağıda geri getiriyor ve kendimin farkına varıyordum.
Zihnim yavaş yavaş toparlanıp kendine geliyordu.
Hemen ilk ezberimde olan sureyi terennüm edip; hatırlamanın zevkini tadarak inancın güzelliğini, varlığın hissini, varedenin rahmet soluğunu yüzümde bulmanın sevincini yaşamaya başlıyordum.
Bu anı yaşamaya değer bir boşluktu beni ayakta tutan.
Bu an'a gelmek her türlü eziyeti çekmeye değerdi gibi geliyordu bana.
Bu yüzden hürmetimi esirgememeliydim boşluğuma.
Sonraları belki de şu an bu cümleleri kurarken farkına vardım ki, bu anları yaşamakla dolar boşluklar.
Artık boşluğumda bazı köşelerin yavaş yavaş bir şeylerle kapanmaya başladığını hissediyorum.
Galiba ağırlaşıyorum artık, genişliyorum, gerçek anlamada bana bahşedilen boşlukta yer ediniyorum.
Ve artık inanıyorum ki ben bu dünyaya bana bahşedilen boşluğu doldurmaya gönderildim.
Ki gidenlerin bıraktığı boşluğu anlamak başka bir şekilde mümkün görünmüyor.
Tüm içtenliğimle diliyorum: bana boşluğumu dolduracak bir zaman bahşet ilahi!
Eksikliklerimi olabildiğince en aza indirme fırsatını değerlendirme gayreti...

Yorumlar

Popüler Yayınlar