Anlamı aramak

 Her şeye ulaşabilirliğin anlamsızlığa uzanan bir zaman dilimi içinde var olmuş, anlam peşinde koşturan zavallı bir yaşamdan kaçmak..

Yaşam bir zavallılığın devamlılığı.

Yaşam hoş bir rüya değil, Boş bir çaba da.

Kaçmaya bir bahane de değil

Zavallı kelimesine uygun bir elbise yaşam...

Ve kaçmak.. bu, bir insan hayatının özeti sevgili kardeşlerim. Zavallı yaşam koca bir kaçış!.


Sözün ağır bir yük olduğunu ve kelimelerin büyük yaralar doğurduğunu okuduğumdan beri yaşamak düzelmedi.

Susmanın bir hafiflik sayıldığı ağır bir yalan. Bunu bilmem kaçmamı engellemedi. Uzunca sustum! 

Sustuğumca konuştum!

Anlamsızlık ve yük ve acizlik ve zavallılık hiç değişmedi.


Bunu güzel! bir karenin altına yazıyorum, böyle huzursuz kelimeleri ip gibi dizmemden anlarsınız güzelliğe verdiğim anlamı/ve beni!.. 

Suyun toprağa inceden inceye sızmasını ve toprağın sızısını da! 

Ve güleryüz bir insanın sızısını. 

Ve suyun... 

Bütün bunların anlamsızlığı bir arayış için önemli bir adım.

Anlamı arayış, huzuru, mutluluğu.

Ve arayış, sürekli bir zayıflığın; hasta göğsünden, hırltılı nefesinden, öksürüğe boğulmuş yüzünden... 

Arayış bir sızıdan başlar.

Kaybetmekten...


Onca aradığımız şeyin; mana, anlam, gerçek, hakikat, doğruluk, mutluluk diye kendimize dikte ettiğimiz şeylerin çoğundan uzaklaşmış olmamızın da bir anlamı olmalı.

Gerçeğin, gücün ve güçlünün elinde ortaya çıktığı; hakikatin, en çok sesi ve görüntüsü ile kendini defaatle kulaklarımıza ve gözlerimize sürdüğü; anlamın, en çok konuşanın dilinde sürekli bir geviş getirme haline geldiği; mutluluğun, maddi olana ve maddiyata indirgendiği ve bu gerçekle yaşamaya alıştığımızı kabullenmeyi gerektirmiyor mu?


Konuşmak çoğu zaman gerçeği bulandırır.

Hakikati çoğaltır ve mutluluğu öldürür.

Peşinde olduğumuz şeyi geride bıraktığımızın bilincine varmalı değil miyiz biraz?

Öyle çok yücelttiğimiz değerleri, peşinde olduğumuz anlamları; içinde bulunduğumuz kabın dışına çıkarmışız ki; özlediğimiz, beklediğimiz, uğruna yaşamlarımızı heba ettiğimiz her şeyi gerimizde bırakmışız..


Bir gülümsemeye anlam veremeyen ruhsuz suratlara döndü ahvalimiz.

Ölüme bir karış toprak altında yatmak diye diye sonsuz bir yatışın rahatlığını suladık ellerimizle.

İleriye daha ileriye taşıdığımız hayallerin altında gömülüyüz şimdi.

Gülmeyi unutuyoruz, bazı ve en önemli gerçekliğin apaçıklığını da.


Kolay ulaşıyor zor vazgeçiyoruz bu günlerde.

Vazgeçilmez olduğunu düşündüğümüz şeylerin ağırlığı altında aslolan vazgeçilmezleri hasır altı ediyor, pencere diplerine döküyor, kapı aralıklarından dışarıya, bizden uzağa, en uzağa doğru atıyoruz.

Bazı giden şeylerin de kalanlar kadar ağırlık verebileceğini düşünemiyoruz bile. Sahi artık düşünmek bile istemiyoruz çoğu zaman... 


Böyle bir arayış anlamın etrafından bile dönemez.

Böylesi bir arayış bile değil.

Biraz hırçın bir iç döküş belki, biliyor olmanın onulmaz yaralarının kaşıntısı da olabilir.

Kaşıdıkça kanayan kanadıkça yinelenen yaraları vardır insanın. 

Anlam/hikmet yitiktir ve inanan biri onu nerde bulsa almalı, bulmak için önce aramalı, aramak için önce nerde durduğuna bakmalı, baktığında görebilmek için ne olduğunu bilmeli, kendisini bilmek için önce okumalı...

Aramaya okumaktan başlayacağız mecbur.

Başa döneceğiz.

Geride bırkatıklarımızı bilmenin tek yolu bu! Belki de değildir. Bilmiyorum... 



Yorumlar

Popüler Yayınlar