Sürünceme

Yeterince çay içmiştim yazmak için.
Araya bir bardak kahve bile sıkıştırmış, çaktırmadan bir sigara bile dumanlamıştım.
Günlerce patlamaya ramak kalacak kadar kitaplar okudum.
Ruhun gıdasını unutmadan; muhtelif, garip, kopuk, hatta bazen anlamsız müziklerle biraz esridim de.
Ama kaleme dokunabilecek kadar sarhoş olacak bir ruhu yakalayamadım.
İçimde; kapısı kapanmış, defalarca zincire vurulmuş, çeşmeleri kurumuş bir kuyu var şimdi.
Önceleri; ne zaman biraz sıkışsa kalbim ne zaman sinirlerimin sınırları zorlansa ne zaman kabuğuna çekilsem, bütün berraklığıyla aklıma açılırdı kuyum.
Cömertçe, arı bir âb'ı gönlüme düşürür, kalemime yön verir, huzuru kelimelerin bütünlüğünde bulurdum.
Şimdi, ne zaman kuyuma çekilmeye çalışsam derin bir karanlık vurur yüzüme.
Zifirinin kokusunu hissederim ciğerlerimde.
Yüzümdeki o belirsiz tebessüm de o an kaybolur.
Gözlerim hırçınlaşır, bütün vücudumun titrediğini duyumsarım.
İçimde kaynağını bilmediğim bir kaynak fokurdar, gözlerime doğru buğulanır.
Görüntü bulanıklaşır, parmaklarım aradığı harfleri bulamaz, kelimeler anlamlarını kaybeder, korkunç karanlığımda kaybolup giderim..
Bir gizdir, belki de âşikâr bir şeydir kuyumu yüzüme kapayan.
Bunca hazırlıktan sonra ellerim boş kaldığında; bomboş bir sayfa, dağınık bir masa, kendi halinde iki üç kalem, boş bir çay bardağı, ve dopdolu ama sindirilmiş bir kafayla uykuya kaçmakta bulurum kurtuluşu.
Oysa cesaret biraz kaçmaksa çokça üzerine yürümektir der büyükler.
Üzerine yürüdükçe pısan, posasını çıkarmış bir kuyuyla karşılaşmak hezeyanıyla, boşluğumu derinleştirmekten başka bir şey kazanmış olmam.
Yine kazandım büyük bir yenilgiyi.
Yine yenildim kazandıklarıma..



Yorumlar

Popüler Yayınlar